SELÇUKLULAR
Kronolojik pâdişahlar târihini http://ercaninal2.blogspot.com.tr/ adresinden takip edebilirsiniz.
1 Ocak 2013
SELÇUKLULAR
(Farsça: Saljükiyan; Arapça: Saljük veya el Salajika)
Kökeni Oğuz Türklerinin büyük bir kolu olan
bir hânedandı. Selçuklular XI. ve XIV. yüzyıllar arasında Orta Asya'nın bir
bölümünü ve Orta Doğu'yu yönetti.
Selçuklular, Ortadoğu'da devletler kurarak
300 yıl boyunca egemen olmuş, Oğuzların Kınık Boyundan bir Türk hânedânıdır.
Adı, hânedânın kurucusu Selçuk Bey'den gelir. Selçukluların kurduğu devletler,
Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti, Kirman Selçukluları, Suriye
Selçukluları ve Irak Selçukluları devletleri olarak daha sonra beşe
ayrılmıştır.
Türklerin târih boyunca kurdukları
devletlerden en önemlilerinden birisi Büyük Selçuklu Devleti'dir. Selçuklular
24 Oğuz kabîlesinden biri olan Kınık Boyu’na mensupturlar. Oğuzlar X. yüzyılda Sır-Deryâ
(Seyhun) ile Hazar Denizi'nin doğusu ve Aral Gölü arasındaki bölgede yaşarken
Kınık Boyu da bunların arasında Sır-Deryâ suyunun ağzına yakın oturmakta idi. X.
yüzyılın başında Oğuz Devleti'nin "yabgu" unvânı taşıyan bir hükümdar
idâre etmekte idi. Selçuklu âilesinin atası olan Temir-Yalıg (Demir Yaylı) lakaplı
Dukak (veya Dokak)’ın Müslüman olduğu rivâyeti de vardır.
Harita 1- Selçuklular döneminde Avrupa ve Orta
Doğu'da siyâsî durum
Selçuk Bey tarafından temeli atılan bu devlet
Bağdat'ı kendine başkent yaparak Abbâsî Halîfesi’nin koruyucusu konumuna
erişti. 1092 yılında Selçuklu hükümdârı Melikşâh’ın ölümünden sonra bölünmeye
uğradı.
Şekil 1- Büyük Selçuklu Devleti Bayrağı
Selçuklular tarafından kurulan diğer devletler
Kirman Selçuklu Devleti, Irak Selçuklu Devleti, Suriye Selçuklu Devleti ve
Anadolu Selçuklu Devleti'dir. 1040-1157 yılları arasında hüküm süren Büyük
Selçuklular, en güçlü oldukları dönemde Harezm, Horasan, İran, Irak, Suriye ve Doğu Anadolu'ya egemen olmuş bir Türk devletidir.
Kapladıkları alan doğuda Balkaş ve Issık Gölleri, Tarım Havzası; batıda Ege ve
Akdeniz sâhilleri, kuzeyde Aral Gölü, Hazar Denizi, Kafkasya, Karadeniz;
güneyde Arabistan dâhil Umman Denizi'ne kadar ulaşıyordu (10.000.000 km2).
Harita 2- Büyük Selçuklu Devleti'nin konumu ve
sınırları
Kuruluş
Kınık Boyu Orta Asya'daki Oğuz Boylarından
biriydi. Selçuk Bey Hazar İmparatorluğunda subaşı (ordu komutanı) görevindeydi.
Selçuk Bey giriştiği taht mücâdelesini kaybedince X. yüzyılın ikinci yarısında âilesi
ve ordusu ile birlikte İran yönüne göç ettiler. Bu göçebe topluluk Karahanlılara
ve Sâmânîlere savaşlarda asker vererek karşılığında geniş otlaklar elde etti.
Burada Müslümanlığı benimsedikten sonra Sâmânîler Devleti’nin yönetiminde söz sâhibi
oldu. Sâmânîler Devleti yıkılınca Selçuk Bey, Müslüman halkıyla birlikte
Horasan bölgesine yerleşti. Selçuk Bey'in 1009'da ölümünden sonra daha da
güneye indiler.
Selçuk Bey'in oğlu Arslan Bey'in yönetiminde,
Karahanlıları ve Gaznelileri endişelendirecek kadar güçlendiler. Arslan Bey'in
Gaznelilerce tutuklanması ve 1032'de ölmesinden sonra, Selçuk Bey'in torunları
Tuğrul Bey ve Çağrı Bey bağımsızlıklarını elde etmeye giriştiler. Selçukluların
teşkîlatlı devlet düzenine girmesi bu dönemde oldu. Devletin ilk yöneticisi
Tuğrul Bey'di. Selçuklular 1035'te büyük bir Gazneli ordusunu yenerek Horasan
içlerine doğru ilerlediler. 1037'de de, bugünkü Türkmenistan’da yer alan Merv
kentini ele geçirdiler. 1038'de Gaznelileri ikinci kez yendiler ve Nişâbur
kentine girerek bağımsızlıklarını îlan ettiler. Tuğrul Bey “sultan” sanıyla hükümdar
îlan edildi ve Büyük Selçuklu Devleti de böylece kurulmuş oldu.
Tablo 1- Selçuklu Hânedânı'nın soyağacı
Gazneli I. Mesud, Büyük Selçuklu Devleti’ni
ortadan kaldırmak amacıyla güçlü bir orduyla Selçuklu topraklarına girdi.
Gazneli ve Büyük Selçuklu orduları, Merv yakınlarında Dandanakan denen yerde karşılaştılar.
Mayıs 1040’ta yapılan Dandanakan Savaşı'nda, Büyük Selçuklular Gazneli ordusunu
ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin Harezm
ve Horasan'da varlığı kesinlik kazandı. Tuğrul Bey, bu savaşın ardından
giriştiği fetihlerle bütün İran'ı denetimi altına aldı. 1041'de Kirman, 1042'de
Harzemşahlar ve Kakuveyhîler, Cürcan'da Ziyârîler ve Misâfirîler, Hamedan ve
İsfahan şehirleri, 1051'de Şiraz'daki Kalicarîler, 1052'de Umman, 1054'te
Tebriz'deki Revadîler, Diyarbakır'daki Mervânîler, Hille'deki Mezyedîler,
Musul'daki Ukaylîler, 1056'da Huzistan'daki Hezâresbîler ve Büveyhoğullarının
toprakları Büyük Selçuklu Devleti'ne katıldı. Devletin sınırları, batıda
Bizans, güneybatıda Abbâsîler, kuzeybatıda Gürcistan topraklarına dayandı.
Harita 3- Büyük Selçuklu Devleti'nin 1055 yılındaki
sınırları
18 Eylül 1048'de Erzurum yakınlarındaki
Pasinler Ovası'nda birleşik Bizans-Gürcü ordusuyla yaptığı Pasinler Savaşı'nı
kazanan Büyük Selçuklular, Doğu Anadolu içlerine akınlar düzenlemeye
başladılar. İslam dünyâsının dinsel önderi konumundaki Abbâsîler, bu dönemde
Bağdat'ı elinde tutan Büveyhîlerin siyâsal baskısı altındaydı. Tuğrul Bey, Halîfe
Kâim'in çağrısı üzerine 15 Aralık 1055'te Bağdat'a girdi ve Büveyhîleri halîfeliğin
merkezinden çıkardı. Bu olayın ardından Büyük Selçukluların İslam dünyâsındaki îtibârı
arttı.
Tuğrul Bey 1063 yılında ölünce kardeşi Çağrı
Bey'in oğlu Alparslan tahta geçti. Alparslan Büyük Selçuklu topraklarını daha
da genişletti. 1071'de Malazgirt Savaşı'nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen'i
yenerek tutsak aldı. Malazgirt Zaferi’nin asıl önemi, Anadolu'yu Türklere açmış
olmasından gelir. Anadolu içlerine akınlarını sürdüren Büyük Selçuklu
komutanları yeni topraklar ele geçirdiler ve bağımsız yeni devletler kurdular.
Alparslan 1072'de ölünce Büyük Selçuklu
Devleti’nin başına oğlu Melikşah geçti. 1072-1092 arasında hüküm süren Melikşah
dönemi, Büyük Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemi oldu.
Süleyman Şah komutasında Anadolu'yu fetheden
Türk ordusu 1077'de târihî Hıristiyan şehirlerinden İznik'i alarak Marmara Denizi, 1081'de İzmir'in fethiyle Ege, 1084'te Sinop'u fethiyle Karadeniz
kıyılarına ulaştı. Ocak 1085'te Antakya ve 28 Şubat 1087'de Urfa ele geçirildi.
Diğer bölgelerde de serî fetihler devam etti.
1071'de Selçuklu komutanı Atsız Bey Suriye, Lübnan, Kudüs ve Filistin'i
fethetti. Ekim 1074'te Akka'yı, 10 Haziran 1076'da bölgenin merkezi Şam'ı Türk
topraklarına kattı. 1076'da Kahire'yi başarısız kuşatma girişiminde bulundu.
Artuk Bey ise Ocak 1077'de Lahsa, Katif,
Kuveyt ve Bahreyn'i aldı. Haziran 1087'de Lübnan'da Sayda zapt edildi.
1070-1072 arasında geçici olarak Selçukluların
eline geçen Hicaz 1080'den sonra kalıcı olarak Türk topraklarına katıldı ve
Kızıldeniz'e çıkıldı. 1092'de Yemen, Aden ve Lahec'in fethiyle Hint Okyanusu'na
ulaşıldı.
Doğuda ise 1074'te Semerkand fethedilerek
Batı Karahanlı Devleti, 1089'da Kaşgar fethedilerek Doğu Karahanlı Devleti
Selçuklu tâbiiyetine alındı.
Selçukluların saldırılarına mâruz kalan
Bizans İmparatorluğu özellikle Komnenos Hânedânı’nın hüküm sürdüğü 1081-1185
yılları arasında Malazgirt Savaşı'nın yarattığı bozgun durumunu durdurmuş ve “Komnenos
Restorasyonu” diye adlandırılan dönemde Selçuklu yayılması engellenmiş ve
geriletilmiştir. Bunda Anadolu'da Haçlı Seferlerinin yarattığı yeni güç dengesi
ve özellikle II. Yannis Komnenos'un başarılı diplomasisinin de büyük payı
vardır.
Melikşah dönemi Büyük Selçuklu Devleti’nin en parlak
döneminin yaşandığı zamandır. Bu önemli devlet adamının 37 yaşındayken 1092
yılında bir saray entrikası netîcesinde öldürülmesi Orta Doğu târihinin
yazgısını değiştirebilecek nitelikte bir olaydır. Nitekim dört yıl sonra Anadolu
ve Suriye üzerinden Kudüs'e yönlenen I. Haçlı Seferi karşısında derli toplu bir
güç bulamadığından başarıya ulaşmış ve iki yüzyıl sürecek Müslüman-Haçlı mücâdelesi
başlamıştır.
Gerileme ve Dağılma Dönemi
Melikşah'tan sonra sırasıyla başa geçen I.
Mahmud (1092-1094), Berkyaruk (1094-1105), Muizzeddîn Melikşah (1105-1105) ve
Mehmed Tapar (1105-1118) dönemlerinde Büyük Selçuklu Devleti gücünü ve eyâletlerdeki
merkezî denetimini giderek yitirdi. 1118'de tahta çıkan Ahmed Sencer’in
ülke
topraklarını yeniden birleştirme çabası başarılı olduysa da devlet
Melikşah dönemindeki sınırlarına ve otoritesine kavuşamadı. 1128 yılında
doğudaki
Doğu ve Batı Karahanlı devletlerine boyun eğdiren Karahitaylar Selçuklu Devleti
ile komşu oldu ve baskı yaratmaya başladı. 1141 yılında Karahitay ve Selçuklu
orduları arasındaki Katvan Savaşı'nda yenilgiye uğrayan Selçuklu Devleti hızlı
bir dağılma sürecine girdi. Karahitayların devletin en verimli toprakları olan
Mâverâünnehir'i işgal etmeleri Selçuklu Devleti'nin ekonomisini ve ordusunu
iyice sıkıntıya soktu. Sultan Sencer, giderek artan ekonomik buhran nedeniyle
ayaklanan göçebe Oğuzlara 1153'te tutsak düştü. İki yıl sonra kaçarak
kurtulduysa da ülkede iktidârını yeniden sağlayamadan 1157’de öldü. Büyük
Selçuklu Devleti böylece sona erdi.
Harita 4- Karahıtaylar Hanlığı (1200 yılı)
Hânedan üyeleri yönettikleri bölgelerde
bağımsız davranmaya başladılar. Daha önce bağımsızlıklarını îlan etmiş olan
Selçuklu Hânedânı’nın kurduğu devletlerden yalnızca Anadolu Selçuklu Devleti,
yüz yılı aşkın bir süre daha ayakta kalabildi. Ayrıca devletin gerilemesinin
sebepleri arasında Haçlı Seferleri, Fâtımîler ile olan çatışmalar, HasanSabbah'ın Bâtınîlik propagandaları ve Oğuz Boylarının ayaklanmaları
sayılabilir. Bunun sonucunda ise Abbâsî Halîfeleri Selçuklu egemenliğinden
kurtulmak için birtakım çalışmalar yürütmüştür. Bunlar Selçuklu Devleti'nin
yıkılmasına neden olan etkenler ve nedenlerdir. Özet olarak Selçuklu Devleti’nin
yıkılma nedenleri olarak aşağıdakiler sayılabilir:
- Merkezî otoritenin zayıflaması
- Taht kavgaları
- Oğuz İsyanları
- Haçlı Seferleri
- Atabeylerin bağımsız hareket etmesi
- Abbâsî Halîfeliğini korumak için büyük mücâdelelere girmeleri
- Fâtımîler ve Şîîlerin yıpratmaları
- Şehzâde ayaklanmaları
- Karahitayların istilâsı
- Bâtınîlik hareketleri
- Ülke topraklarının hânedan üyelerinin ortak malı sayılması
- Kötü yönetim
Devlet Yapısı
Büyük Selçuklu Devleti’nin örgütlenme biçimi,
kendisinden önceki İslam devletlerine benziyordu. Hint-İran devlet anlayışını
yansıtan bu örgütlenmede, eski Türk devlet geleneğinin de belirgin etkisi
vardı. Eski Türk devlet geleneğinde olduğu gibi, Büyük Selçuklu Devleti’nde de
ülke toprakları hânedânın ortak malı sayılıyordu. Bundan dolayı Büyük Selçuklu
toprakları eyâletlere bölünmüştü. Eyâletlerin yönetimi de “melik” olarak
adlandırılan, hânedânın erkek üyelerine bırakılmıştı. Tuğrul Bey'den önce boy
başkanına Oğuz geleneğine göre “yabgu” deniyordu. İslam dîninin
benimsenmesinden sonra, hükümdarlar İslam devletlerindeki geleneğe uyarak
"sultan" unvânı ile anıldılar. Suriye Selçukluları ile Kirman
Selçuklularına Irak Selçukluları da katıldı. Büyük Selçuklu topraklarına göçen
yeni Oğuz Boyları da iç düzeni büyük ölçüde sarstılar. Bu karışıklık döneminde
Harzemşahlar, Büyük Selçuklu toprakların büyük bölümünü ele geçirdiler. Bir
süre daha direnen Kirman Selçukluları 1175’te, Irak Selçukluları da 1194’te
yıkıldı.
Başkentte oturan sultan, devletin mutlak
egemeniydi. Bütün atamalar
ve toprak dağıtımı sultânın buyruğuyla yapılıyordu.
Ayrıca sultan yüksek yargı kurullarına da başkanlık ediyordu.
Hükümdarların danışmanı konumundaki kişiler yönetimde önemli rol
oynuyorlardı. Alparslan döneminde bu göreve getirilen Nizâmülmülk, İslam
geleneği uyarınca vezir
unvânı aldı ve devlet yönetiminde köklü değişiklikler yaptı. Nizâmülmülk,
devlet yönetimine ilişkin anlayışını “Siyâsetnâme”
adlı kitabında da anlatmıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nde devlet işleri "dîvân-ı
âlâ" adı verilen bir kurulda görüşülür ve karara bağlanırdı. Ayrıca mâliye,
askerlik ve adâlet işleriyle uğraşan başka dîvanlar da vardı. Meliklerin
yönetimindeki eyâletlerde de büyük ölçüde merkezdeki örgütlenme örnek
alınmıştı.
Harita 5- Harezmşahlar Devleti'nin konumu ve
sınırları
Toprak Yönetimi ve Ordu
Büyük Selçuklu ülkesinde tarım yapılan
topraklar "ikta" denen bölümlere ayrılmıştı ve iktalar hizmet karşılığında
belirli süre için ileri gelenlere veriliyordu. Bu usulle verilen topraklar has,
ikta ve haracî olarak üçe ayrılıyordu. Has toprakların geliri doğrudan sultan
âilesine veriliyordu. İkta sâhipleri ise, toprakları işleme karşılığında belli
sayıda asker besliyor ve savaş zamanlarında orduya katılıyorlardı. Haracî
olarak adlandırılan toprakların geliri de doğrudan devlet hazînesine
aktarılıyordu.
Resim 1- Selçuklu sipâhîleri
Alparslan dönemine kadar beylere bağlı
göçebe Türkmenlerden oluşan ordu Nizâmülmülk tarafından yeniden yapılandırıldı.
Nizâmülmülk, aylıklı askerlerden oluşan sürekli bir ordu kurdu. Bu aylıklı askerlere
"gulam" deniyordu ve bunlar temel olarak başkentte iktidârı korumakla
görevliydi. Savaş sırasında asıl ordu ise ikta sâhiplerinin yönetimindeki atlı
askerlerden oluşurdu. Ayrıca bağlı devletler de savaş zamanlarında sultânın
ordusuna asker gönderiyorlardı. Melikşah döneminde orduda 50 bin kadar atlı asker olduğu bilinmektedir.
Toplumsal ve Ekonomik Yaşam
Büyük Selçuklu Devleti'ndeki Oğuz Boyları ve
başka bâzı topluluklar göçebeydiler. Oğuz Boylarının başında bir bey
bulunuyordu. Bu göçebe topluluklar geçimlerini hayvancılıkla sağlıyorlardı ve
otlak bulmak için de mevsimlere göre yer değiştiriyorlardı. Devlet göçebe
topluluklardan otlak vergisi alıyordu. Yerleşik nüfus ise çiftçilik,
zanaatçılık ve ticâretle uğraşıyordu. Kentlerdeki tüccar ve esnaf, işkollarına
göre loncalar biçiminde örgütlenmişti. Merkezî devlette görevli mêmurlar ile
sürekli ordudaki askerler maaş alıyorlardı.
Eğitim, Bilim ve Sanat
Büyük Selçuklular, kendilerinden önce var
olan medreselerde öğretimi sürdürdüler, ama bununla yetinmediler. Vezir Nizâmülmülk’ün
öncülüğünde ve onun adını taşıyan yeni medreseler kurdular. Nizâmiye Medreselerinin
ilki 1067’de Bağdat'ta açıldı. Daha sonra İsfahan, Rey, Merv (başkent), Belh,
Herat, Basra, Musul gibi kentlerde yeni Nizâmiye Medreseleri kuruldu. Medrese
sisteminde programlı ve belli bir yönteme dayanan eğitim ilk kez bu
medreselerde verildi. Medreselerde din konularının yanı sıra matematik,
felsefe, dil ve edebiyat gibi dersler de okutuluyordu ve medreselerde zengin
kitaplıklar vardı. Medreselerin dışında da ülkenin çeşitli yerlerinde kurulmuş
kitaplıklar bulunuyordu. Melikşah döneminde önce Isfahan'da, sonra Bağdat'ta
birer gözlemevi kuruldu. Büyük Selçuklular Arapçayı din ve bilim dili, Farsçayı
edebiyat ve devlet dili, Türkçeyi ise saray ve orduda günlük konuşma dili
olarak kullanıyorlardı.
Büyük Selçuklular, var olan kentleri bayındır
hâle getirirken yeni kentler de kurdular. Ülkenin pek çok yerinde yeni kurumlar
ve yapılar inşâ ettiler. Bunlar câmi, medrese, kervansaray, hastâne, köprü,
çeşme, imâret, han, hamam, türbe gibi yapılardı.
Büyük Selçuklular, ince ve uzun minârelerle câmi
mîmârîsine yeni bir anlayış getirdiler. İsfahan'daki Mescîd-i Cuma bu anlayışla
yapılmış en eski örnektir. Büyük Selçuklu anıtmezarları olan kümbetler de
yaygın mîmârî yapılardır. Kümbetler içten kubbe, dıştan ise piramit ya da konik
bir çatıyla örtülüyordu. Dört köşeli, çok köşeli ya da yuvarlak formdaki Büyük
Selçuklu kümbetleri genellikle iki katlı olarak yapılıyordu. Bu kümbetlerde alt
kat mezar, üst kat ise mescit olarak kullanılıyordu.
Fotoğraf 1- Karahan İkiz Türbeleri, Kazvin / İran
Büyük Selçuklu sanatında hat (yazı),
minyatür, ahşap ve taş oymacılığı, çinicilik, mâden işleme, cilt ve çeşitli
süsleme sanatları da gelişmişti.
Selçukluların Anadolu’da kurduğu devlettir.
Harita 6- Anadolu Selçuklu Devleti ve Birinci Dönem Anadolu
Beylikleri
Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071’deki
Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızlandı. Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman
Şah, Anadolu’daki fetihleri batıya yayarak 1075'te İznik’i Bizans’tan aldı ve
burayı başkent yaparak bağımsızlığını îlan etti. Böylece kurulan Anadolu
Selçuklu Devleti, İlhanlıların son Anadolu Selçuklu Sultânı’nı tahttan
indirdikleri 1308'e kadar varlığını sürdürdü.
Bizans'ın sınır komşusu olan Süleyman Şah bir
süre sonra bu devletin içişlerine karışmaya başladı. 1078'de Büyük Selçuklu Sultânı
Melikşâh, Anadolu’da ayrı bir devlet kuran I. Süleyman Şâh’ın güçlenmesinden
kaygı duymaya başladı. 1078'de ordusunu Süleyman Şâh’ın üzerine gönderdi. Beklediği
zaferi kazanamadı. Süleyman Şah, Bizans'taki taht kavgalarından yararlanarak
sınırlarını genişletmeyi bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra I. Süleyman Şah
1082'de Adana ve Tarsus kentleriyle birlikte bütün Kilikya topraklarına sâhip
oldu. 1084'te de Antakya'yı ele geçirdi.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah 1086 yılında
Antakya yakınlarında Suriye Selçuklu Devleti Sultânı Tutuş'la yaptığı savaşta
yenilerek ölünce, Süleyman Şâh’ın iki oğlu I. Kılıç Arslan ve Kulan Arslan,
Büyük Selçuklu Devleti Sultânı Melikşâh'ın İsfahan'daki sarayına esir olarak gönderilmişti.
Böylece Anadolu'da bir otorite boşluğu meydana geldi. Bu döneme Anadolu
Selçuklu Devleti'nin fetret dönemi denilebilir. Bu otorite boşluğundan
yararlanan İznik Beyi Ebu'l-Kâsım Anadolu Selçuklu Devleti'nin yönetimini eline
geçirdi. Kardeşi Ebu'l-Gâzî Hasan Bey'le birlikte Marmara civârında Bizanslılarla
savaşarak devletin sınırlarını genişletmeye başladı.
Anadolu'yu kendisine bağlamayı uman Büyük
Selçuklu Devleti hükümdârı Melikşâh, Urfa Emîri Bozan'ı Ebu'l-Kâsım'ın üzerine
yolladı. Emir Bozan İznik'i kuşattıysa da alamadı. Ancak Büyük Selçuklu
Devleti'yle savaşmayı göze alamayan Ebu'l-Kâsım kardeşini İznik'te bırakarak
Melikşah’la anlaşmak üzere İsfahan'a hareket etti. Melikşah Ebu'l-Kâsım'la
anlaşmayı kabul etmedi. Ebu'l-Kâsım İznik'e geri dönerken 1092 yılında yolda
yakalanarak îdam edildi. Ebu'l-Kâsım'ın ölümünden sonra kardeşi Ebu'l-Gâzî kısa
bir süre daha İznik'i elinde tutmaya devam etti. Ancak Büyük Selçuklu Devleti Sultânı
Melikşâh'ın ölümü üzerine Süleyman Şâh’ın iki oğlu I. Kılıç Arslan ve Kulan
Arslan İsfahan'da serbest bırakıldılar. Ebu'l-Gâzî İznik'e 1092 yılı sonlarında
ulaşan I. Kılıç Arslan'a hiç direnmeden yönetimi devretti. Böylece Anadolu
Selçuklu Devleti'nin yönetimi tekrar Kutalmışoğlu Süleyman Şâh’ın hânedânına geri
dönmüş oldu.
Târihi
Büyük Selçuklu Sultânı Melikşâh’ın ölümünden
sonra I. Kılıç Arslan 1092'de Anadolu Selçuklu tahtına çıktı. I. Kılıç Arslan,
İzmir yöresinde gittikçe güçlenen Çaka Bey'i ortadan kaldırdı.
Haçlılar karşısında yenilgiye uğrayınca İznik’i terk edip Anadolu içlerine
çekilmek zorunda kaldı ve Konya'yı başkent yaptı. 1100'de Dânişmendlilere
yenilen Haçlılar ertesi yıl Anadolu'ya ikinci bir ordu gönderdiler. Anadolu Beylikleriyle birlikte hareket eden I. Kılıç Arslan'ın da Elbistan'ı alması iki
devlet arasında savaşa yol açtı, artık Büyük Selçuklu tahtını isteyecek kadar
güçlenmişti. Bu amaçla 1107'de Büyük Selçuklu yönetimindeki Musul üzerine
sefere çıktı. Ama Habur Suyu kıyısında Büyük Selçuklu ordusuna yenildi ve
atıyla ırmağı geçerken boğularak öldü. I. Kılıç Arslan’ın ölümüyle Anadolu
Selçuklu Devleti’nin egemenliği sarsıldı. Anadolu’da üstünlüğü Dânişmendliler
ele geçirdi.
Harita 7- Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu
Devleti'nin konumları
Harita 8- Dânişmendoğulları Beyliği
Tablo 2- Anadolu Selçuklu Hânedânı'nın soyağacı
Anadolu
Selçuklu tahtı bir süre boş kaldıktan sonra, I. Kılıç Arslan'ın oğlu
Şâhin Şah 1110'da başa geçti. Ama kardeşi Rükneddîn Mesud onun
sultanlığını tanımadı ve Dânişmendlilerin desteğiyle iktidârı ele
geçirdi. Rükneddîn I. Mesud, bir süre Dânişmendlilerin denetimi
altında kaldı. 1142'de Dânişmendli Mehmed Bey’in ölümünün
ardından Anadolu Selçuklularının Anadolu'daki üstünlüğünü yeniden kurdu.
Bizans ordusunu 1146'da Konya önlerinde yendi. Ertesi yıl II. Haçlı Ordusu’nu Eskişehir yakınlarında bozguna uğrattı.
Rükneddîn I. Mesud, geleneğe uyarak ülkesini üç oğlu arasında paylaştırdı ve II. Kılıç Arslan'ı veliaht
îlan etti. I. Rükneddîn Mesud’un 1155’te ölmesinin ardından oğulları
arasında taht kavgaları başladı. Bu sırada Dânişmendliler, Bizanslılar,
Musul Atabeyi Nûreddîn Mahmud Zengî ve Ermeni derebeyi
Toros birleşerek Anadolu Selçuklu Devleti'ne karşı harekete geçtiler.
II. Kılıç Arslan devleti ayakta tutabilmek için önce Bizans’la barış
yapmanın yollarını aradı ve İstanbul'a
giderek bir antlaşma yaptı. Daha sonra, amcası Şâhin Şah ile
Dânişmendlilerin birleşik ordusunu yendi. 1175'te Dânişmendlilerin
egemenliğine son verdi.
Bir
süre sonra II. Kılıç Arslan ile Bizans arasındaki barış bozuldu. Bunun
üzerine Bizanslılar büyük bir orduyla Anadolu içlerine girdi. II. Kılıç
Arslan 1176'da Sandıklı ile Dinar'ın
doğusunda, Miryokefalon Savaşı'nda Bizans Ordusu’nu pusuya düşürdü ve
ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu, Türklerin Anadolu’da Bizans karşısında
Malazgirt'ten sonraki en büyük zaferdi. Bu yenilginin ardından Bizans,
Türkleri Anadolu'dan çıkarma umudunu tümüyle yitirdi.
II.
Kılıç Arslan 1186'da ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırdı. Ne var ki,
daha kendisi hayattayken oğulları arasında veliahtlık mücâdelesi
başladı. 1192'de II. Kılıç Arslan'ın ölümünden sonra oğullarından I.
Gıyâseddîn Keyhüsrev tahta çıktı. Ama 1196'da tahtını ağabeyi II.
Süleyman Şâh’a bırakmak zorunda kaldı. II. Süleyman Şah, Erzurum'u alarak Saltukluların varlığına son verdi. 1204'te öldüğünde Anadolu Selçuklu Devleti’ni yeniden eski gücüne ulaştırmıştı.
Son Parlak Yılları
1205’te I. Gıyâseddîn Keyhüsrev ikinci kez tahta
çıktı. Karadeniz'deki ticâret yollarını kesen Trabzon İmparatorluğu üzerine bir
sefer düzenleyerek bu yolu yeniden Türklere açtı. Daha sonra önemli dış ticâret
limanı olan Antalya'yı topraklarına kattı. I. Gıyâseddîn Keyhüsrev, sultânın
ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırma geleneğine son vererek merkezî
yönetimi güçlendirdi. Vilâyetleri yönetmekle görevlendirilen şehzâdeleri merkezî
yönetime bağlı birer vâli durumuna getirdi.
I. Gıyâseddîn Keyhüsrev 1211'de öldü ve
yerine büyük oğlu I. İzzeddîn Keykavus tahta çıktı. Önce kendisine karşı
ayaklanan kardeşi Alâeddîn Keykubad’ı etkisiz hâle getiren I. İzzeddîn
Keykavus, böylece iktidârını sağlamlaştırdıktan sonra bütün dikkatini
Anadolu'da ticâretin canlandırılmasına verdi. Kıbrıs Krallığıyla bir anlaşma yaparak
iki ülke arasındaki ticâreti serbest hâle getirdi. Kuzey ticâret yolunu açmak
için Sinop'u Trabzon İmparatorluğundan aldı. Daha sonra, güney ticâret yolunu
engelleyen Ermeni derebeyinin üzerine yürüdü ve Ermenileri yenerek Suriye ticâret
yolunu açtı. Böylece Anadolu, ticâret kervanlarının merkezi durumuna geldi.
1220'de Keykavus ölünce kardeşi I. Alâeddîn
Keykubad tahta çıktı. En ünlü Anadolu Selçuklu hükümdarlarından biri olan I. Alâeddîn
Keykubad, Akdeniz kıyısında önemli bir liman olan Kalonoros'u aldı. Kendi adından
dolayı daha sonra Alanya olarak anılan bu kentte bir tersâne kurdurdu ve kentin
kalesini yeniden yaptırdı. Tüccarların karada Ermenilerin, denizde Avrupalı
korsanların saldırılarına uğraması üzerine İçel'den Antalya'ya kadar bütün kıyı
şeridini topraklarına kattı. Moğolların Anadolu’ya girmesi tehlikesi karşısında
1226'da Eyyûbîlerle ilişkilerini geliştirdi. Bu arada Trabzon İmparatorluğuyla ittifak
kuran Harzemşahları 1230’da Yassıçemen Savaşı’nda ağır yenilgiye uğrattı.
Moğollara karşı komşu devletlerle bir birlik kuramayan I. Alâeddîn Keykubad,
1233’te Moğol kağanının egemenliğini tanımak zorunda kaldı.
Alâeddîn Keykubad 1237’de ölünce yerine oğlu
II. Gıyâseddîn Keyhüsrev tahta çıktı. Ama devletin yönetimi fiilen vezir Sâdeddîn
Köpek'in elindeydi. Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya sığınan göçebe
Türkmenler, Anadolu Selçuklu ülkesini tam bir kargaşaya sürükledi. Anadolu
Selçuklu yönetimi bu kargaşayı önlemek için sert önlemlere başvurunca, Anadolu
Selçuklu târihinin en büyük ayaklanması patlak verdi. Baba İshak'ın
önderliğindeki ayaklanmacılar başkent Konya üzerine yürüyünce II. Gıyâseddîn
Keyhüsrev kenti terk etmek zorunda kaldı. Ama sonunda, 1240’ta ayaklanma kanlı
biçimde bastırıldı.
Baba İshak Ayaklanması’nın Anadolu Selçuklu
Devleti’ni iyice zayıflattığını gören Moğollar, fırsat bu fırsat deyip
Anadolu’yu işgal etmeye karar verdiler. Moğol Orduları Doğu Anadolu’ya girerek
önce Erzurum’u işgal ettiler. Daha sonra, Selçuklu Ordusu ve Moğol Ordusu
Sivas’ın doğusundaki Kösedağ’da karşı karşıya geldiler. II. Gıyâseddîn
Keyhüsrev’in komutasındaki Selçuklu Ordusu, sayıca fazla olmasına rağmen,
yanlış savaş taktikleri yüzünden ağır bir yenilgi aldı.
Moğollar bu zaferden sonra Erzincan, Sivas ve
Kayseri gibi kentleri ele geçirdiler ve yağmaladılar. Sultan II. Gıyâseddîn
Keyhüsrev Moğollarla anlaşma yaptı ve her yıl onlara vergi vermeyi kabul etti.
Böylece, Anadolu Selçuklu Devleti Moğollara bağlı bir devlet hâline geldi.
Harita 9- İlhanlılara tâbi Anadolu Selçuklu Devleti'nin
1300 yılındaki sınırları ve İkinci Dönem Anadolu Beylikleri
Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğollar Anadolu’da
tam bir baskı kurdular. Koydukları ağır vergiler halkı zor durumda bıraktı.
Moğol baskısının yanı sıra, artan Bizans saldırıları, siyâsal cinâyetler, doğal
âfetler ve salgın hastalıklar devleti büsbütün sarstı. Anadolu Selçuklu Devleti
birkaç kez iki ve üçe bölündü.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin Dağılışı ve Yıkılışı
Moğolların baskısının iyice artması üzerine,
Anadolu Selçukluları birkaç başarısız ayaklanma denemesine giriştiler. Hattâ bu
ayaklanmalardan birinde Memluk Sultânı Baybars’tan yardım istediler. Ordusu ile
Anadolu’ya gelen Baybars 1277 yılında Elbistan Ovası’nda Moğolları darmadağın
etti. Ancak, Sultan Baybars’ın ülkesine geri dönmesinden sonra, Moğolların intikâmı
acı oldu. Çok sayıda insanı acımasızca öldürdüler. Bundan sonra Anadolu tamâmen
Moğol egemenliğine girdi. Anadolu’yu atadıkları vâlilerle yönettiler. 1308
yılında, son sultan II. Mesud’un ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Devleti
yıkıldı.
Giyâseddîn II. Mesud(Gīyās el-Dīn Mes'ūd bin Kaykā'ūs)
Anadolu Selçuklu Sultânı ve II. İzzeddîn Keykavus'un oğludur. Anadolu
Selçuklu Devleti'nin Moğolların egemenliği altında hüküm sürdüğü bu dönemde
dört defâ tahta çıkmış, her seferinde kardeşinin oğlu olan III. Alâeddîn
Keykubad'la yer değiştirmiştir.
1289 yılında Selçuklu hükümdârı II. Gıyâseddîn Mesud tarafından Osman Bey’e bir menşur gönderilmiştir. Menşur, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde
pâdişah tarafından beylik ve komutanlıklara gönderilen ve bahis mevzûu şahsa
rütbesinin yükseltildiğini bildiren fermandır.
Selçukluların Osman Gâzî’yi uç beyi olarak tanıyan 1284 târihli ilk
menşurundan sonra, aradan geçen süre zarfında Osman Bey’in, toplanmış olan
kuvvetleriyle Rumların üzerine yürüyüp onları hezîmete uğratması ve tehlikeli
düşmanlardan İnegöl Tekfuru Nikola’nın bu harpte maktul olması üzerine
gönderilen bu ikinci menşur ile ayrıca, ak sancak, tuğ, davul, kös ve zilden
ibâret olan ve “tabılhâne” olarak isimlendirilen beylik alâmetleri de
yollanmıştı. Ayrıca, Gıyâseddîn Mesud, Osman Gâzî’yi her türlü vergiden muaf tutuyordu.
|
Devlet Yapısı ve Ordu
Anadolu Selçuklularında devlet toprakları hânedânın
ortak mülküydü. Sultan ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırıyordu ve
şehzâdeler yönetimleri altındaki bölgelerde yarı bağımsız hareket ediyorlardı.
Bu, Anadolu Selçuklu Devleti’ndeki taht kavgalarının ve şehzâdelerin
ayaklanmalarının önemli nedenlerinden biriydi. I. Gıyâseddîn Keyhüsrev bu
geleneğe son verdi ve merkezî yapıyı güçlendirdi. Sultan unvânıyla anılan
Anadolu Selçuklu hükümdarları devletin ve ordunun başıydı. Merkezî devlet
işleri dîvân-ı âlî (büyük dîvan) adı verilen bir kurulda görüşülür ve karara
bağlanırdı. Bu kurula vezirler başkanlık ederdi. Vezirden sonraki en yüksek
devlet görevi, niyâbet-i saltanatlık makâmıydı. Bu makâma atanan “saltanat nâibi”,
yokluğunda sultâna vekâlet ederdi. Öbür yüksek devlet görevlilerinden “müstevfî”,
mâliye işlerini yürütürdü. “Pervâne”, dîvânın yaptığı atamalara ve dirliklerin
(iktaların) dağıtım işlerine bakardı. Yazışmaları “tuğracı” yürütür, hukuk
işlerine “emîr-i dad” bakar ve askerlik işleriyle “beylerbeyi” ilgilenirdi. Askerî
dâvâlara ise “kadı-i leşker” bakardı.
Vilâyetlerin yönetiminden sorumlu kişiye “subaşı”
denirdi. Bir tür vâli sayılan subaşı, kentin düzenini sağlar ve bölgedeki
askerlere komutanlık ederlerdi. Ayrıca “melik” denen şehzâdelerin yönettiği vilâyetler
vardı. Melikler doğrudan sultâna bağlıydılar ve vilâyet merkezinde büyük dîvâna
benzer bir dîvan kurarlardı. Anadolu Selçukluları, Bizans sınırlarına bir tür sâbit
öncü kuvvet olarak Türkmen Boylarını yerleştirmişlerdi. Bu boyların beyleri
sınır bölgelerinde, uçbeyliği denen yarı bağımsız beylikler kurmuşlardı.
Anadolu Selçuklularında devletin malı olan
topraklar üçe ayrılırdı. Bunlara “dirlik”, “vakıf” ve “mülk” denirdi. Sultan dirlikleri,
kendisi için asker besleyip yetiştirmeleri karşılığında Türkmen Beylerine ve
komutanlarına verirdi. Mülk denen topraklar üstün hizmetlerde bulunanlara gene sultan
tarafından verilirdi. Vakıf arâziler ise, han, hamam, medrese gibi kurumların
giderlerinin karşılanması için ayrılmış topraklardı.
Selçuklu Ordusu asıl olarak, beylerinin
komutasında savaşa katılan Türkmenlere dayanıyordu. Dirlik sâhiplerinin
kendilerine verilen topraklarda besledikleri tımarlı sipâhîler ve kapıkulu
askerleri, savaş zamânında ordunun önemli bir parçasıydı. Tımarlı sipâhîler
subaşıların buyruğunda savaşa katılırdı. Kapıkulu askerleri, devlet tarafından
çocuk yaşta alınıp eğitilen Türkler ve Hıristiyanlardan oluşuyordu.
Toplumsal ve Ekonomik Yaşam
Anadolu Selçukluları döneminde ülkenin hemen her
yerinde imârethâneler vardı. Buralarda yoksul halka, öğrencilere ve yolculara
parasız yemek verilirdi. Başlıca eğitim kurumları medreselerdi. Başta Konya,
Sivas, Tokat ve Amasya olmak üzere birçok kentte medreseler kurulmuştu. Dârüşşifâ
denen hastâneler daha çok Divriği, Sivas, Tokat, Amasra, Kayseri, Konya ve
Kastamonu gibi kent merkezlerinde yoğunlaşmışlardı. Kent ve kasabaları
birbirine bağlayan yollar üzerinde han ve kervansaray denen konaklama yerleri
vardı. Ulaşım ve ticâretin gelişmesine bağlı olarak bu tür konaklama yerlerinin
sayısı gittikçe arttı. Bu kurumların giderleri vakıflarca karşılanırdı.
Anadolu Selçukluları ticârete ve yol
güvenliğine büyük önem verdiler. Kervan yollarının güvenliğinin sağlanmasına
bağlı olarak Anadolu'da ticâret çok gelişti. Karadeniz ve Akdeniz'deki limanlar
önemli birer dış ticâret merkezi durumuna geldi. Ticâreti güvence altına alan
devlet, karada haydutların, denizde korsanların saldırısına uğrayarak malları
yağmalanan tüccarların zararlarını karşılıyordu. Gerek yolculukları sırasında,
gerekse kervansaray ve hanlarda konakladıklarında tüccar ve yolcuların
güvenliği ve ihtiyaçları sağlanıyordu. Anadolu Selçuklularında özellikle
dokumacılık çok gelişmişti. Ayrıca Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki demir,
bakır, gümüş gibi mâdenler işletiliyordu.
Selçuklular Devleti’nde edebiyat ve düşüncede
büyük gelişmeler oldu. Necmeddîn İshak, Muhiddîn Arabî, Sadreddîn Konevî, Mevlânâ
Celâleddîn Rûmî gibi bilgin ve yazarlar yetişti.
Mîmârî
Anadolu Selçukluları ülkenin pek çok yerinde
câmi, han, kervansaray, imâret, köprü, çeşme ve medreseler yaptırdılar.
Beyşehir'deki Eşrefoğlu Câmii (1296), Anadolu Selçuklu mîmârîsinin
özelliklerini taşıyan en önemli örneklerden biridir. Ağaç direkler üzerine
kurulan, içi çini mozaik ve ağaç oyma işleriyle süslenen tip câmilerin başka
örnekleri de vardır.
Fotoğraf 2- Eşrefoğlu Câmii, Beyşehir / Konya
Anadolu Selçuklu Sultanları adına yapılan
kervansaraylar "sultan hanı" ya da "han" olarak
adlandırılırdı. Bu dönemdeki dinsel yapılar genellikle küçük boyutlarda
olmasına karşın, hanlar çok büyük boyutlu yapılardır. Bir bakıma sultânın ihtişâmını
yansıtırlar.
Anadolu Selçuklu mîmârîsinin günümüze kalan
en önemli örnekleri arasında, Konya'da Alâeddîn Câmii, Karatay Medresesi, İnce Minâreli
Medrese, Niğde'de Alâeddîn Câmii, Ankara'da Aslanhâne Câmii, Kayseri'de Hunad
Hâtun Câmii ve Külliyesi, Afyonkarahisar'da ulu câmi, Erzurum'da Çifte Minâreli
Medrese, Sivas'ta Gök Medrese, Buruciye Medresesi ve Çifte Minâreli Medrese,
Kırşehir'de Melik Gâzî Kümbeti, Tercan'da Mama Hâtun Türbesi, Ahlat'ta Ulu Kümbet
ve Çifte Kümbetler ile Nevşehir'de Tuzköy Câmii, Kızılkaya Câmii ve diğer
yapılar (Nevşehir Kalesi vb.) gösterilebilir.
Fotoğraf 3- Alâeddîn Câmii, Konya
Fotoğraf 4- Karatay Medresesi, Konya
Fotoğraf 5- İnce Minâreli Medrese, Konya
Fotoğraf 6- Alâeddîn Câmii, Niğde
Fotoğraf 7- Aslanhâne Câmii, Ankara
Fotoğraf 8- Hunad Hâtun Külliyesi, Kayseri
Fotoğraf 9- Ulucâmi, Afyonkarahisar
Fotoğraf 10- Çifte Minâreli Medrese, Erzurum
Fotoğraf 11- Gök Medrese, Sivas
Fotoğraf 12- Buruciye Medresesi, Sivas
Fotoğraf 13- Çifte Minâreli (Şifâiye) Medrese, Sivas
Fotoğraf 14- Melik Gâzî Kümbeti, Kırşehir
Fotoğraf 15- Mama Hâtun Türbesi, Tercan / Erzincan
Fotoğraf 16- Ulu Kümbet (Usta Şagirt Kümbeti) 1273,
Ahlat / Bitlis
Fotoğraf 17- Çifte Kümbetler, Ahlat / Bitlis
Çağrı Bey'in oğlu Kavurd, Selçukluların
Kirman kolunun başı idi. İran'ın güney kısmında yer alan Kirman'dan başka Fars,
Hürmüz ve Umman'ı da zapt etmiştir. Umman'ın fethi Selçuklularca yapılmış ilk
deniz aşırı seferdir.
Daha sonra birkaç kez daha taht için hak
talebiyle isyan eden Kavurd Sultan, Melikşah tarafından boğdurulmuştur. Onun
yerine geçen oğulları Selçuklulara bağlı kalmışlardır.
Bir ara Gurluların hâkimiyetine giren Kirman
Selçuklu Devleti, 1187'de Oğuzlardan Dinar tarafından ortadan kaldırılmıştır.
Tablo 3- Kirman Selçuklu Hükümdarları
Hükümdar
|
Dönem
|
Kavurd
|
1041-1073
|
Kirman
Şah
|
1073-1074
|
Sultan
Şah
|
1074-1075
|
Hüseyin
Ömer
|
1075-1084
|
I.
Turan Şah
|
1084-1096
|
İran
Şah
|
1096-1101
|
I.
Arslan Şah
|
1101-1142
|
I.
Muhammed
|
1142-1156
|
Tuğrul
Şah
|
1156-1169
|
Behram
Şah
|
1169-1174
|
II.
Arslan Şah
|
1174-1176
|
II.
Turan Şah
|
1176-1183
|
II.
Muhammed
|
1183-1187
|
Büyük Selçuklu Devleti'nin sekizinci sultânı
Sencer'in Oğuzlar tarafından yenilerek esâretinde hastalanıp öldükten sonra İki
Irak (Irakeyn, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arap)'ı yöneten Selçuklulardır.
Selçuklu Devleti'nin çöküşünden sonra,
bugünkü Irak'ın tamâmı ve Suriye'nin bâzı kısımları üzerinde kurulmuş olan Türk
devletinin adıdır. Büyük Selçuklu Sultânı Muhammed Tapar 18 Nisan 1118'de
ölünce, oğulları taht üzerinde hak iddiâ ettilerse de sonra amcaları Sencer'in
tâbiiyetine girdiler. Sencer de Tapar'ın çocuklarını Irak ve Azerbaycan'a melik
olarak atadı. 1157'de Sencer'in ölümü ile Büyük Selçuklu Devleti'nin târihe
karışmasıyla tamâmen bağımsız oldular ve “şah” unvânını taşımaya başladılar.
Tablo 4- Irak Selçuklu Hükümdarları
Hükümdar
|
Dönem
|
Mahmud
|
1118-1131
|
Dâvud
|
1131-1132
|
Tuğrul
|
1132-1134
|
Mesud
|
1134-1151
|
Melikşah
|
1151-1153
|
Muhammed
|
1153-1159
|
Süleyman
Şah
|
1159-1161
|
Arslan
Şah
|
1161-1177
|
II.
Tuğrul
|
1177-1194
|
Son hükümdar Sultan Tuğrul'un 1194 yılında
bugünkü Tahran yakınında yapılan Rey Muhârebesi’nde Harezmşah Tekiş tarafından
yenilerek öldürülmesi bu devletin sonunu getirdi ve ülke toprakları Harezmşahlara
katıldı.
Suriye Selçukluları
1092-1117 tarihleri arasında Suriye bölgesini
yönetmiş Türk devletidir.
Kuruluşu
Suriye'yi fetheden ve 1078 yılından beri
Büyük Selçuklu Devleti'nin Suriye meliki olan Tutuş (Sultan Alparslan'ın oğlu
ve Sultan Melikşâh'ın kardeşidir), kendini sultan îlan ederek, yeğeni Sultan
Berkyaruk'un üzerine yürümüş, Aralık 1094'te Bağdat'ı fethederek adına hutbe
okutturmuş, fakat Rey'de yeğenine yenilmişti (1095). Oğullarından Rıdvan
Halep’te ve Dukak Şam'da hâkimiyetlerini îlan ettiler. Halep Hâkimi Rıdvan
Haçlılarla mücâdele etti. Bir ara sınırlarını Güney Anadolu'ya kadar
genişletti. 1117'de ise her iki bölgede de hâkimiyet, atabeylerin eline
geçmişti.
Halep Selçuklu Melikliği
Antakya’yı fetheden Süleyman Şah, Suriye
hâkimiyetini ele geçirmek istedi. Bu maksatla Halep’i ele geçirmek için hareket
etti (1085). Halep Vâlisi İbn-i Huteytî, Tutuş’tan yardım istedi. Melik Tutuş,
yanında Artuk Bey olduğu hâlde, harekete geçti. İki hânedan üyesi Halep civârında
Ayn Seylem mevkiinde karşılaştılar. Yapılan muhârebede Süleyman Şah, hayâtını
kaybetti (1086). Tutuş, Halep’i ele geçirdiyse de, iç kaleyi alamadı.
Suriye’deki hâdiseler üzerine Büyük Selçuklu Sultânı Melikşah, bölgeye sefer
düzenledi. Tutuş, Şam’a çekildi.
Sultan Melikşâh’ın Suriye’den ayrılmasından
sonra Tutuş, harekete geçip, 1090 senesinde Humus’u ele geçirdi. Trablusşam
Muhâsarası başarısızlıkla neticelendi. Melikşâh’ın vefâtı üzerine Sultan
Berkyaruk ile saltanat mücâdelesine girişen Tutuş, Rey yakınlarında yaptığı
savaşta komutanlarının karşı tarafa geçmesi sebebiyle mağlup oldu. Genç yaşta
hayâtını kaybetti (1095). Melik Tutuş’un ölümünden sonra oğullarından Rıdvan
Halep’te, Dukak ise Dımaşk’ta saltanâtını îlan etti. Böylece Suriye Selçuklu
Devleti, Halep ve Dımaşk melikliği olmak üzere iki kola ayrıldı.
Gelişme Süreci
Melik Rıdvan, Halep Selçuklu Melikliğini
kurduktan sonra hükümdarlık sahasını genişletmeğe çalıştı. İlk önce berâberinde
Vezir Cenâh ed-Devle olduğu hâlde Suruç üzerine yürümüş, fakat Artukoğlu
Sökmen'in başarılı savunması karşısında buradan çekilerek Ermeni Toros
idâresindeki Urfa'yı zapt etmişti (1096). Melik Rıdvan şehri iç kalesinin idâresini
Antakya Vâlisi Yağı-Basan'a vererek Halep'e döndü. Rıdvan Dımaşk şehrini de
alarak, babasının sağlığındaki topraklara sâhip olmak istiyordu. Sonuçta
Dımaşk'ı kuşattı, fakat başarısız oldu.
İki kardeş arasındaki bu hâkimiyet mücâdelesinden
faydalanan Fâtımîler, Emîr el-Cüyûş Efdal kumandasındaki bir orduyu Kudüs'e
gönderdi. Fâtımî Ordusu 40 gün süren bir kuşatma ve savaştan sonra Kudüs'ü
Artuk Âilesi’nden teslim aldı (Ağustos 1096). Melik Rıdvan ise aynı ay içinde
Antakya yörelerine kadar uzanan yağma ve tahrip akınlarında bulundu, daha sonra
Dımaşk'ı ele geçirmek üzere hazırlıklara girişti ise de bu sâdece başarısız bir
teşebbüs oldu. Çok geçmeden Melik Dukak, Rıdvan'a mukâbele olarak Halep üzerine
yürümeye teşebbüs etti. İki taraf orduları Kınnesrin'de karşılaştılar. Rıdvan,
Dukak ve berâberindekileri ağır bir yenilgiye uğrattı (20 Mart 1097). Dukak,
Rıdvan'ın tâbiiyetini tanımak zorunda kaldı.
Bu sırada Rıdvan Halep'teki hâkimiyetini
devam ettirebilmek için Fâtımîlerin desteğine ihtiyaç duymuş ve bu devletle
işbirliği yapmıştı. Bunun netîcesinde hâkim olduğu yerlerde dört hafta süreyle
Mısır Fâtımî Halîfesi el-Musta'li adına hutbe okuttu. Ancak kendi çevresinin
şiddetli tepkileri üzerine hutbe tekrar Abbâsî Halîfesi adına okunmuş ve
Rıdvan, Halîfe el-Mustazhir'den af dilemişti (1097).
Bu sırada Müslüman ülkelerine Batı’dan Haçlı
Seferleri başladı. Anadolu'yu geçen Haçlılar Antakya'yı aldılar (1098).
Haçlılar bundan sonra hâkimiyet sahalarını genişletmeye çalıştı, Antakya Kontu
Bohemond Halep'e bağlı bâzı kaleleri işgal etti. Bir süre sonra Melik Rıdvan
harekete geçerek Halep çevresinde Haçlıların eline geçen birçok yerleri geri
aldı, böylece bir süre için Haçlı tehlikesinden uzak kalınmıştı. Fakat bu çok
kısa sürmüş, 1105 senesinde Kınnesrin'de Rıdvan ile Haçlılar tekrar
karşılaştılar. Ancak Rıdvan Haçlılar ile yapılan savaşı kaybederek Halep'e
çekilmek zorunda kaldı (1105). Haçlılar onun bu yenilgisinden yararlanarak
Halep bölgesinde yağma ve istilâya giriştiler.
Büyük Selçuklu Sultânı Mehmed Tapar 1106
yılında Musul bölgesine Emir Cavlı Sakavu'yu atamıştı. Cavlı Musul'a hâkim
olabilmek için Anadolu Selçuklu Sultânı I. Kılıç Arslan ile mücâdeleye girişti
ve Melik Rıdvan'dan da bu hususta yardım istedi. Rıdvan da askerleriyle
birlikte ona katıldı. Yapılan savaşı kaybeden I. Kılıç Arslan Habur Suyu’nda
boğuldu (1107). Fakat daha sonra Rıdvan ile Cavlı'nın arası açıldı. Rıdvan bu
durumda Antakya Prensi Tancred'e mektup yazarak ondan yardım istedi. Ayrıca
Cavlı'nın Halep'i tehdit ve onun Suriye'deki Haçlı hâkimiyeti için de bir
tehlike teşkil ettiğini bildirdi. Tancred, Melik Rıdvan ile anlaşırken, Cavlı
da Urfa Kontu Baudouin ile birleşti. İki taraf arasında Tel-Başir'deki savaş,
Tancred ve Rıdvan lehine netîcelendi (Ekim 1108).
Emir Mevdud idâresindeki Selçuklu
kuvvetlerinin Urfa'yı kuşatması (1110), Haçlıları bu şehri kurtarmak maksadıyla
bir süre için Suriye'den ayrılmalarına yol açtı. Melik Rıdvan bu fırsattan
istifâde ederek Antakya bölgesine kadar akınlarda bulundu. Daha sonra
Antakya'ya dönen Tancred Rıdvan'a aralarındaki anlaşmanın bozulduğunu
bildirerek karşı harekete geçti, önemli bâzı kaleleri zapt ederek ve yağma
akınları ile bölgeyi büyük zarara soktu. Melik Rıdvan bu durumda Tancred ile
daha ağır şartlarda bir barış yapmak zorunda kaldı (1111).
Melik Rıdvan bir süre sonra Haçlıların Halep
yöresindeki faaliyetleri sebebiyle güç duruma düşmüş ve yardım için Büyük
Selçuklulara başvurmuştu. Sultan Mehmed Tapar'ın çağrısına birçok Müslüman emir
uymuş ve Mevdud'un idâresindeki bu Selçuklu Ordusu, Joscelin'in elinde bulunan
Tel-Başir'i kuşatmış fakat sonuç alamamıştır. Melik Rıdvan ise Halep Selçuklu
Melikliğinin Haçlıların baskısı sonunda yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya
bulunduğunu Emir Mevdud'a bildirerek, Selçuklu Ordusu’nun Halep'e gelmesini
istedi. Emir Mevdud bu arzûyu kabul ederek Halep bölgesine geldi. Ancak,
muhtemelen Selçuklu askerlerinin sert hareketleri, Rıdvan'ın Halep kapılarını
kapamasına sebep oldu. Netîcede Selçuklu Ordusu Halep önünden ayrılmak zorunda
kaldı (Eylül 1111).
Melik Rıdvan gittikçe artan Haçlı baskısı
karşısında Dımaşk Hâkimi Tuğ-Tegin'i Halep'e dâvet etti. Tuğ-Tegin buna uyarak
Halep'e geldi. Netîcede Rıdvan ve Tuğ-Tegin bir anlaşma yaptılar. Buna göre,
Tuğ-Tegin Rıdvan adına hutbe okutup, para bastıracaktı (1112). Çok geçmeden bu
anlaşma bozuldu. Tuğ-Tegin kendisini tehdit eden Haçlılara karşı birçok
Selçuklu emîrinden, bu arada Melik Rıdvan'dan da yardım istemişti. Rıdvan
muhtemelen yıllık vergi ödediği Antakya Kontu Roger'den çekinerek bu dâvete
uymadı. Ancak Tuğ-Tegin ve Mevdud'un Haçlılara karşı Taberiye Savaşı’nı
kazanmalarından sonra yüz atlı gönderdi. Tuğ-Tegin onun bu çekingen davranışına
kızarak, aralarındaki anlaşmayı bozdu (1113). Melik Rıdvan bu olaydan sonra çok
yaşamamış, şiddetli bir hastalığa yakalanarak 10 Aralık 1113'de Halep'te
ölmüştür.
Yıkılışı
Melik Rıdvan'ın ölümünden sonra Halep
Melikliğinin başına 16 yaşındaki oğlu Alp Arslan el-Ahras geçirildi. Ancak idâre
tamamıyla atabeyi olan Hadım Lü'lü'nün elinde bulunuyordu. Bu devrede Halep'teki
Bâtınîlerden şikâyetler artmıştı. Sultan Mehmed Tapar bir elçi göndererek
Bâtınîlere karşı harekete geçilmesi ve onların liderlerinin öldürülmesi için
emir verilmesini istedi. Alp Arslan bu isteğe uyarak bir kısım reisleri
öldürttü. Bâtınîlerden nefret eden Halep halkı da bu harekâta katılmıştı. Ancak
Alp Arslan'ın meliklik devresi kısa sürdü. Yakınlarının tavsiyesi ile yardım
için Tuğ-Tegin'e başvurdu, hattâ Dımaşk'a dostça bir ziyaret yaptı. Tuğ-Tegin
de onun mürâcaatını müspet karşılamıştı. Diğer taraftan Atabeg Lü'lü onun
sorumsuzca davranışlarından ve Atabeg Tuğ-Tegin'in isteğine göre hareket
edebileceğinden korkmuş, ayrıca kendi hayatını da tehlikede görerek Alp
Arslan'ı öldürtmüştü (Eylül 1114).
Atabeg Lü'lü, Alp Arslan'ın yerine altı
yaşındaki kardeşi Sultan-Şâh'ı tahta çıkardı. Böylece bir süre için devletin
gerçek idârecisi oldu. Ancak kudretli bir melikin yokluğu ve ordusunun sayıca
az olması, Halep Melikliğini sâdece adı geçen şehri savunmak durumunda
bırakmıştı. Lü'lü ise hükümranlığını sürdürebilmek için; Haçlılar, Tuğ-Tegin ve
Sultan Muhammed'den destek ve aynı maksatla zaman zaman da Artuklu İlgâzî'ye
başvuruyordu. Nihâyet 1117 yılında Lü'lü bir yolculuk sırasında berâberindeki
Türk müfrezesi tarafından öldürüldü. Daha sonra idâreyi başka hadımlar ele
geçirdi. Sultan-Şâh zâten yaşça küçük olduğundan sâdece ismen melikti.
Halep şehri bu iç karışıklıklar sebebiyle
Haçlıların yağma ve istilâsından kurtulamayacak bir durumda idi. Artuklu İlgâzî
1117'de Halep'i geçici olarak almıştı. Ertesi yıl sıkıntı içindeki halkın
çağrısı ile İlgâzî Halep'e tamâmen hâkim oldu. ve Sultan-Şâh'ı da hapsetti
(1118). Bu sûretle Halep Melikliği, dolayısıyla Suriye Selçuklu Devleti, sona
ermiş oluyordu.
Dımaşk (Şam) Selçuklu Melikliği
Tutuş’un ölümünden sonra, oğlu Dukak, Suriye
Selçuklularının Dımaşk şûbesini kurmuştu. Tutuş’un emrinde bulunan Emir
Tuğtegin, Sultan Berkyaruk’un eline esir düşmüş, sonra serbest bırakılmıştı.
Tuğtegin, Dımaşk’a gelerek Dukak’ın hizmetine girdi ve ordu kumandanlığına
getirildi. Ayrıca, Dukak’ın annesiyle evlendi ve Savtigin’i ortadan kaldırarak,
melikliğin idâresini ele aldı. Dukak, Dımaşk’ı ele geçirmek isteyen ağabeyi,
Halep Melîki Rıdvan ile yaptığı mücâdelede mağlup olunca, onun hâkimiyetini
kabul etti.
Melik Dukak, bundan sonra Haçlılarla mücâdele
etti. Fakat Haçlı Kumandanı Raymond ile yaptığı Trablus önündeki savaşı
kaybetti (1102). Daha sonra Cenâhüddevle, Rahbe’yi zapt etmek için sefer
düzenlediyse de, buranın Melik Dukak tarafından ele geçirildiğini öğrenince,
bölgeden ayrıldı. Cenâhüddevle, Dukak’ın 1104 yılında ölümünden sonra, Atabeg
Tuğtegin, önce onun bir yaşındaki oğlu Tutuş adına hutbe okuttu. Daha sonra
Dukak’ın on iki yaşındaki kardeşi Ertaş’ı tahta geçirdi. Fakat Tuğtegin’den
korkan Ertaş, Dımaşk’tan kaçtı (1104). Böylece, Suriye Selçuklularının Dımaşk
kolu sona erdi ve yerine Tuğtegin Âilesi, yâni Böriler Hânedânı kuruldu.
Tablo 5- Suriye Selçuklu hükümdarları ve tahta
geçişleri
Hükümdar
|
Dönem
|
Tâcüddevle
Tutuş
|
1079
|
Rıdvan
(Halep'te)
|
1095-1113
|
Dukak
(Şam’da)
|
1095-1104
|
Alp
Arslan el-Ahras (Halep'te)
|
1113
|
Sultan-Şah
(Halep'te)
|
1114-1117
|
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Powered by
Übersetzer
![](https://www.google.com/images/logos/google_logo_41.png)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilirsiniz.