Dienstag, 24. November 2015

YENİ İSLAMCILIK PROJESİ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 
23 11 2015 - 1

habervaktim.com
Bilselerdi Tahmin Edebilselerdi - M. Şevket Eygi
Yazarın Tüm Yazıları »
M. Şevket Eygi / Vahdet Gazetesi
SOVYETLER Birliği Afganistan’a girdi, çıkamadı, yıkıldı.
Suriye’ye giren hiçbir emperyalist ve sömürgeci devlet oradan sağ
salim çıkamayacaktır.
Tuzaklara girmek kolay, çıkmak çok zor, belki imkansızdır.
Sömürgeci devletler İsrail’i 1948’de kurdurttular. Şu anda, aradan
67 yıl geçmiştir… Haçlılar Kudüs’ü 1099’da almışlar ve orada bir
Frank devleti kurmuşlardı. Selahaddin Kudüs’ü Haçlılardan 1187
tarihinde geri almıştı. Kudüs Frank devleti, tarih içinde çok küçük
bir dilim olan 88 senecik yaşamıştı.
Acaba İsrail devleti ne kadar yaşayacak?
Bundan bin yıl önce bugünkü silahlar yoktu, şimdi nükleer silahlar,
füzeler, uçaklar var. Suriye veya Kudüs sebebiyle patlayacak bir
savaş üçüncü dünya savaşına dönüşecek; insanlığın, medeniyetin
belini kıracak, taş devrine geri dönülecektir.
Hitler, başına gelecekleri bilseydi, 1939’da işgal etmiş olduğu
Polonya’yı, İngiltere ve Fransa’nın isteği üzerine tahliye etmez
miydi?
Napolyon, başına gelecekleri bilseydi, 1812’de Rusya’ya savaş ilan
eder, 600 bin kişilik orduyla gider, 60 bin kişi ile döner miydi?
Kaddafi, başına gelecekleri bilseydi, Tunus diktatörü Zeynel
Âbidin’in yaptığı gibi ülkesini terk etmez miydi?
İnsanlar gaybı bilemezler ama çok kesin olmasa da az çok doğru
tahminler yapabilirler.
Doğu Anadolu’daki bir kısım Ermeniler, başlarına gelecekleri
bilselerdi, düşman Rus ordusunu kurtarıcı gibi karşılayıp, tebaası
oldukları Osmanlı devletine hıyanet ve isyan ederler miydi?
İzmir metropoliti Hrisostomos, kendisinin ve Rumların başına
gelecekleri bilseydi, İzmir’e çıkan Yunan ordusunu kutsar mıydı?
Adnan Menderes, başına gelecekleri bilseydi, Londra’daki uçak
kazasından sonra aklını başına toplayıp, 27 Mayıs 1960’tan önce
erken seçim yaptırmaz mıydı?
Müslümanlar başlarına gelecek büyük felaketleri ve yıkımları tahmin
edebilecek sağduyuya, firasete, uzak görüşlülüğe sahip olsalardı;
Sultan Abdülhamid’i tahtından indirtmemek için bütün güçleriyle,
canla başla çalışıp direnmezler miydi?
Enver Paşa kendisinin, devletin, Müslümanların başına gelecekleri
tahmin edebilmiş olsaydı, Goeben=Yavuz zırhlısını ve başka harp
gemilerini gönderip Rus şehirlerini bombardıman ettirir miydi?
Titanic transatlantiğini inşa eden şirket, geminin ilk seferinde
buzdağına çarpıp batacağını tahmin etmiş ve gemiye bütün yolculara
yetecek miktarda filika koydurtmuş olsaydı, gemi batmış olsa bile
onca adam yeterli tahlisiye sandalı olmadığı için boğularak can verir
miydi?
Titanic’in ilk seferinde batabileceğini tahmin etmiş olsaydı, “Bu
gemiyi Allah bile batıramaz” diyen beyinsiz kâfir herif o lafı eder
miydi?

habervaktim.com
Batıya da Batıcılara “Hayır” - Cemal Nar
Yazarın Tüm Yazıları »
“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” Batıyı göğsümüzü siper
ederek durdurduk. “Milletin vicdanı Akif olmuş ve seslenmişti:
“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın / Siper et gövdeni,
dursun bu hayasızca akın.”
O hayasız akın durmak bilmiyor. Kaç vatan evladının gövdesini
toprağa düşürerek, vatanları yakarak yıkarak devam ediyor. “Adı
Konmamış Savaş” kitabımızı geçen ay çıkardık. O savaın adı aslında
“Haçlı Savaşı” ama Batı böyle adını alenen koymuyor.
Neden?
Saf Müslümanlar farkına varmasın, kendini destekleyen içerideki
alçaklar zor durumda kalmasın diye.
Fransa’da be topyekun Batı da neler olduğunu görüyorsunuz işte.
Hala Suriye yangınına su dökmüyorlar. Vaz geçtik, benzin
döküyorlar. Bizim satılmış aydınlarımız ise kendi ülkelerindeki
benzer manzaralar için yeri göğü inletirken, Batıya tek laf
söylemiyorlar.
Allahım, bizim bahtımıza da bu beyinsizler düşmüş, itirazımız yoktur
ama bu kadar da kalitesiz kafir olmasalar keşle. Keşke bir Ebu Cehil
duruşu sergileseler. Bu ne cıvıklık, seviyesizlik, yüzsüzlük böyle.
"Batılılaşma,' "Çağdaşlaşma", "Aydınlanma" “Modernite” adı
altında, maddî vatanımız için Kurtuluş savaşında o kadar kan
akıtmamıza rağmen yönetici ve aydınlarımız, ıslahatçılarımız gönüllü
esareti kabullendiler. Yetmedi, üstelik millete zorla, baskıyla, kan ve
can pahasına kabul ettirdiler milliyetsizliği. Yani manevî vatansızlığı,
manevî esareti....
Ne diye?
Şu seviyesiz insanlara benzemek için.
Yazıklar olsun!
Neden yaptılar bunu? Niçin, nasıl ve hangi bir zaruretle?
Akıllı ve mantıklı bir cevabı yok bunun. Sadece takrîr-i sükunlar,
istiklal mahkemeleri var. Siyasetçilerden oluşan hakimlerin (!) görev
yaptığı tekerlekli mahkemeler var.
Sözü eğip bükmeden açıkça söyleyelim: “Müslüman” Allah Teala’ya
teslim olan ve artısız, eksisiz ve pazarlıksız İslam’a teslim olan
insandır. Biz müslümanız hamdolsun ve bizim hayatımız İslâm
merkezlidir.
Bu dini reddeden, bu dine ters düşen, veya bu dini yok sayan her
inanç, ilke, davranış biçimi, ahlak değerleri ve yaşam biçimini
kesinlikle reddederiz. Şu ya da bu sebeplerle İslam’ı bir bütün
halinde yaşayamadığımız hallerde bile, en azından inanç bazında bu
böyledir.
Bizim bütün inancımız, ibadetimiz, ahlakımız, sosyal, siyasal ve
ekonomik kanaat, ilke ve kanunlarımız, hiç kuşkusuz önce
dinimizden doğar. Bütün bunlardan örfler, adetler, töreler oluşur.
Normal bir toplumda olağan olan da budur zaten. Normal olan, bir
toplumun bütün üstün değerlerinin ve yasalarının, kendi dininden,
inançlarından, kanaatlerinden, örf ve adetlerinden oluşmasıdır.
Doğru olan buysa neyin nesidir bu Batıcılık ve Batılılaşma?
Sekiz terörist haykırınca “panik Atak” olarak kaçacak delik arayan
şu rezil adamlara mı benzeyeceğiz biz?
“Hayır” demenin vakti gelmiştir.

habervaktim.com
Dünyadaki Bütün İnsanlar Üçe Ayrılırlar - Feyzullah Birışık
Yazarın Tüm Yazıları »
Cennet yolunda olanlar,
Cennet yolunda olduğunu zannedenler ve
Cehennem yolunda olanlar!
Sen hangi yoldasın? Hiç merak ettin mi? Hangi yolda olduğunu
merak etmeyen insanların cennet yolunu terk etme ihtimali çok
yüksektir! Yarına bırakmadan hemen şimdi hangi güzergahta
olduğunu test et..! Yarın çok geç olabilir!
Hidayette olup olmadığınızı test ettiniz mi?
İnsanlar üçe ayrılır;
Hidayette olanlar/cennet yolunda olanlar
Hidayette olmadığını fark edemeyenler/cehennem yolunda olanlar
Hidayette olmayanlar/cehennem yolunda olanlar
Bugün birçok insan cennet ya da cehennem güzergâhında olup
olmadığını merak etmeden koca bir ömür tüketir… Nasıl olur da
merak etmez! Bu insanlara ne içirildi de dünyaya geliş amacını
unuttular..!
Değerli kardeşim..!
Daracık kabrine doğru yaklaştığını ve seni nasıl bir sürprizin
beklediğini nasıl merak etmezsin!
Şu an itibariyle hangi güzergâhtasın;
Cennet mi?
Cehennem mi?
Ve ölüm meleği senin ruhunu hangi güzergâhta alacak? Nasıl olur da
tedirgin olmazsın? Oysaki Allah’u Teâlâ sana her iki yolu da
gösterdiğini ve peygamberlerin ve islam davetçilerinin de Allah’ın
gösterdiği yolu en ince ayrıntısına kadar tanıtmasına rağmen nasıl
olur da hangi yolda olduğunu merak etmezsin?
İstersen sana cennet yolunda olup olmadığını çok kolay formülle test
ettireyim;
Cennet yolundaysanız eğer;
İbadetleri severek yapıyorsunuz demektir.
Günahlar size çok çirkin geliyor demektir.
Salihlerle beraber olmak size huzur veriyor demektir.
Şirk ve bid’at konusuna çok önem veriyorsunuz demektir.
Kur’an ve sahih hadisleri yol haritası edinmişsiniz demektir.
Akide konusuna önem vermiş ve sağlam olduğunu biliyorsunuz
demektir.
Salih Müslümanlar tarafından sadece Allah için seviliyorsunuz
demektir.
Dünyadaki bütün Müslümanları kardeşiniz olarak görüyorsunuz
demektir.
Müslümanların dertleriyle dertleniyorsunuz demektir.
Dünyanın geçici olduğunu anlamışsınız demektir.
İnfak ederken içinizde bir sızı hissetmiyorsunuz demektir.
Allah ve resulünü her şeyden çok seviyorsunuz demektir.
Eğer bu maddeler hayatınızda yoksa bilin ki siz cennet yolunda
değilsiniz! Hemen şimdi hayatınıza çekidüzen verin ve cennet yoluna
çıkmaya çalışın!
habervaktim.com
Yeni bir Türkiye geliyor - Yiğit Bulut
Yazarın Tüm Yazıları »
Nasıl mı?
Ben düşüncelerimi “ANA DOKTRİN” oluşturma yolunda “bir
zerre” bile olsa ortaya koymaya çalışayım, lütfen sizler de katılın...
1- Dünya genelindeki büyük değişim ve etkileşim sonucu Türkiye
tarihi fırsatların eşiğinde! Böyle bir “kaos” görünümlü gerçeklik
içinde, yeni bir “teze” ve değişimi kapsayan yeni bir “paradigmaya”
ihtiyacımız var. Ben buna “2023 BÜYÜK TÜRKİYE’ye geçiş için
ana doktrin” diyorum.
2- Her şeyden önce bu “doktrin” bir net özelliğe sahip olmalı ve
Türk devletini-milletini daha doğrusu bu topraklarda ve bu coğrafya
üzerinde yaşayan herkesi bağlarından kurtaran, korkularımızı yok
eden ve en önemlisi “etnik zenginlik” gibi tehdit algılamalarının-
zorlama korkuların aslında “fırsat” olduğunu ortaya koyan bir temele
oturmalı. Daha açık yazayım; “etnisite” bir özür değil, doğru
değerlendirildiğinde “daha büyük olana düzenli geçiş
sağlayabilecek” bir özellik!
3- Peki “etnisite” avantaja çevrilerek yeni kimlik nasıl tanımlanmalı?
Net olarak ifade edeyim: “Tek kimlikli-çok kültürlü” yeni ulusal
etiketimiz tanımlanmalı ve bu topraklardaki herkesi içine alacak
şekilde yapılanmalı! Tekrar ediyorum; ana doktrin ve detayları
“HEPİMİZİ” kavrayacak şekilde olgunlaştırılmalı.
4- Türkiye’nin bu doktrin içinde “nereye gittiği” net detaylarıyla
belli olmalı ve Avrupa Birliği ile üyelik sürecimiz net bir şekilde
karara bağlanmalı! Bu süreç yaşanırken daha doğrusu Türkiye “sanal
raylarından” kurtularak ANA RAY’a geçerken BİZİ İLERİ
TAŞIYACAK SENTEZ’in kendi geçmişimizden oluşacağı
detaylandırılarak çok iyi ifade edilmeli!
5- Türkiye yeni rotasını çizerken “AB’ye alternatif olarak genleşen”
yeni bir yapı olduğu tezi net şekilde ortaya konmalı! Coğrafyamız ve
ana çekirdek olarak Türkiye, Türkiye-Rusya, “Amerika-Türkiye,
Çin-Uzakdoğu” ve periferileri olmak üzere üç “yeni merkez”
oluştuğunu analiz ederek yönünü Amerika-Doğu ekseninde yeniden
çizmeli ve Rusya’nın durumu dikkatle izlenmeli. Rusya ile “yeni
açılımlar” ve özellikle BALKANLAR’ı da kapsayacak şekilde bu
topraklardaki ORTODOKS tarihi zenginlikler yeni teze eklenebilir.
6- Türkiye, siyasi tezi ve yönünü tanımlarken; savunma, bankacılık-
finans-sermaye piyasaları, enerji, telekomünikasyon, medya
sektörlerini ileriye dönük olarak “makro planlar” çerçevesinde
yeniden yapılandırılmalı. En önemlisi, yabancıların ve “içimizdeki
yabancıların” kontrolüne ve insafına terk edilmiş görünen Türk
bankacılık sistemi düzenlenmeli ve gerekirse yeni lisanslar verilerek
sektörün yapısı ve ağırlığı mutlaka değiştirilmeli. Katılım bankacılığı
desteklenerek KAMU gerekirse öne düşmeli! DÜŞTÜ DE!
7- Özellikle sermaye akışlarını “Avrupa” ve “IMF-Dünya Bankası”
ipoteğinden kurtaracak şekilde ve en önemlisi çevre ülkelere burada
yatırım yapma imkânını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmeli.
Komşu ülkelerle sınırların kalktığı tek bankacılık sistemi
geliştirilmeli. Sayın Cumhurbaşkanımızın “BAŞBAKAN” iken
söylediği “TL ZONE” ciddi şekilde desteklenmeli! “Avrasya
Menkul Değerler Borsası” mutlaka hayata geçirilmeli ve “periferik
bölge şirketleri” bu borsada işlem görmeli.
8- Enerji politikamız “2013-2023” ilk aşama olmak üzere yeniden
yapılandırılıp açık ve net bir şekilde ortaya konmalı. Bölge
ülkelerinin doğal kaynaklarını fiyatlayacak borsalar Türkiye’de
kurulmalı ve “küresel enerji kartelleri” devre dışı bırakılarak
Rusya’nın da işbirliğiyle bölgede yeni “bir potansiyel” planlanmalı.
9- Devlete ve kamu vakıflarına ait olan savunma şirketleri tek tek
halka açılıp sermaye piyasalarında “Türk halkı” bu şirketlere ortak
edileceği gibi, bütün şirketler ayrıca “tek çatı altında” toplanarak
oluşan “HOLDİNG’in hisseleri” tercihen YERLİ gerekirse kısmen
yabancı yatırımcılara % 49’u geçmeyecek şekilde satılmalı.
Oluşacak kaynakla “askeri-endüstriyel” yapımız yenilenmeli ve
özellikle “operasyonel kabiliyetimiz” tamamen bağımsız bir hal
almalı.
10- Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye zorla uygulattırmaya çalıştığı bize
uymayan eğitim politikaları yerine “bölgesel bir ortak eğitim”
politikası geliştirilmeli ve Türkiye merkezli “eğitim kurumu
çekirdeği” oluşturulmalı. Bölgeye yayılacak “okul DNA’sı için, bu
konu hakkında tecrübe sahiplerinden” mutlaka yararlanılmalı.
11- Oluşturulacak “ortak eğitim sistemi” için Türk yazılımları
(Pardus ve diğerleri) kullanılması ve geliştirilmesi sağlanmalı ve
kullanılacak “donanım” Türkiye’de üretilmeli. Fatih Projesi bu
yolda önemli bir adım, bölge okullarına “Türk eğitim sistemi” ile
birlikte yaygınlaştırılmalı...
Sevgili dostlar, yukarıda “2023 Büyük Türkiye’ye geçiş ANA
DOKTRİN’i” için önemli gördüğüm “ana başlıkları” elimden
geldiğince sizlere aktarmaya çalıştım. Siyasetten ekonomiye,
ekonomiden savunmaya detaylandırılması gereken daha yüzlerce alt
başlık var...
LİDER KOŞUYOR... Bize düşen, bu BÜYÜK TÜRKİYE koşusuna
elimizden geldiğince katılmak...
Türkiye’ye hayırlı olsun...
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ, GÜÇLÜ, BÜYÜK, CİHANŞÜMUL
TÜRKİYE...

Bilgisiz cahillere ithaf olunur!
“Şeriat” diyorsunuz, karşılığı şöyle geliyor: “Ay bunlar dört kadın
almak istiyor, elimizi kesecekler, cebren başımızı örtecekler, özel
hayatımıza müdahale edecekler, içkiyi yasaklayacaklar!” Ne ilgisi
var?..
“Din” diyorsunuz, “Ay kalbim çok temiz” diye başlıyor, “dedem
hafızdı” diye bitiriyorlar…
Beş İslâm şartı ile altı iman şartını doğru dürüst sayabilen mumla
aranıyor. Rol icabı “lahavle” çekemeyen oyuncu, din konusunda
ahkâm kesiyor.
“Tarih” diyorsunuz, “Bizim tarihimiz cumhuriyetle başlar” diye
gevelemeye koyuluyorlar… Öncesi yok! Cumhuriyet tarihine bile
doğru düzgün vakıf olan yok! Bir sürü mehdiye, yüceltme sonrasında
“uzanan elleri kıracağız” edebiyatı geliyor…
“Osmanlı” diyorsunuz, bilgisizliklerini kusuyorlar: “Padişahların
anneleri yabancı… Padişahlar kardeşlerini katlettiler… Hacca bile
gitmediler… Haremde zevk u safa sürdüler…” Tek tek
cevaplandırıyorsunuz, o zaman da başka telden çalmaya başlıyorlar:
“Siz Atatürk düşmanısınız, cumhuriyet düşmanısınız, laiklik
düşmanısınız!” Ne ilgisi var?..
“Ecdat” diyorsunuz, “Yahu heykelleri yok, sanatları yok, resimleri
yok” diye sıralıyorlar… Ne mezartaşı sanatını biliyorlar, ne ebruyu,
ne minyatürü…
“Namus ve ahlâk” konusunu açıyorsunuz, “Ahlâk beyindedir, belden
aşağıda değil” diye tekerliyorlar…
“Fal” diyorsunuz, “fala inanma, falsız da kalma” diyerek güya ki
vecize yumurtluyorlar: “İnanılmayan bir şeye nasıl bel bağlanır?”
suali cevapsız kalıyor.
“Demokrasi” diyorsunuz, “Sayısal üstünlük değil, siyasal üstünlük”
diye meydan okuyorlar…
“Kalkınma” diyorsunuz, “950 öncesinde her şey yolundaydı,
sonradan Demokrat Parti çıktı ve her şeyi mahvetti” diyerek gerçeği
tersine çeviriorlar…
“Gelişme” diyorsunuz, ideolojik nutuklar atıyorlar…
“Aile” diyorsunuz, “Bir imza ile insanları bağlamak çağ dışılıktır”
diyerek karşı çıkıyorlar…
“Gençlik” diyorsunuz, “imam hatipli olmasın” şartını dayatıyorlar…
Ben bu bilgisizlikten ve ilgisizlikten bıktım!..
Slogancılıktan gına getirdim!..
Yüzeysellikten yoruldum!..
Tekerleme dinlemekten usandım!
Topyekün gelin, ama biraz bir şeyler öğrendikten sonra gelin…
CAHİLLERE BİR KAÇ SÖZ
En iyisi cahillikle ilgili birkaç “özlü söz“ü alt alta yazmak… Basma
cahilin izine, gitme şeytanın sözüne (Ruhsati).
Bilgisiz kimse, savaş davuluna benzer, içi boş olduğu için sesi çok
çıkar (Sadi).
Bilgisizlik kolay ve rahat elde edildiği için, çoğunluk bilgisizdir (La
Bruyere).
Cahil insan kendi kendinin bile düşmanıdır; başkasına dost olması
nasıl beklenir (Sokrates).
Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol (Mevlana).
Cehalet öyle binektir ki, üzerine binen zelil olur, arkadaşlık yapan
yolunu kaybeder (Hz.Osman).
Hareket halindeki cehaletten daha korkunç hiçbir güç yoktur
(Bernard Shaw).
Öğrenmek pahalıdır, ama cehalet ondan da pahalıdır (Henry
Clausen).
Bu kadar
Yavuz Bahadıroğlu 2012-12-26 tarihli köşe yazısı.
Ölümü Temenni ve İntihara Teşebbüs Etmenin Günahı
HUTBE
Din kardeşlerim!
İman sahibi her fert, hayatını ve sağlığını korumakla mükelleftir. Zira
yaşama nimeti, Allah Teâlâ’nın biz kullarına bir emaneti ve çok
değerli bir hediyesidir. Rabbimizin bu armağanına karşı
kadirbilmezlik ve Allah’ın kurduğu vücut yapısını tahrip etmek
haramdır.
Allah biz kullarını zaman zaman ve değişik sebeplerle imtihana tabi
tutar. Rabbimizin verdiği ibtilalar karşısında ümidsizliğe kapılıp
ölümü için dua etmek ve daha ileri giderek intihara teşebbüs etmek
kulluk vazifelerine sadakatsizlikten doğar.
İntihar, ya cinnet veya cinayettir. Canına kıyan da ya mecnun veya
Allah’ın kurduğu bir binayı yıkan canidir.
İntihar, kendine olan güven hissini kaybedip vazifeden kaçmak ve
inançlarında iflasa uğramaktır.
İntiharın sebebleri farklı olabilir. Suçu sebebe göre değil, neticeye
bakarak hükme bağlamak gerekir. Bu itibarla, intihara teşebbüsün
her şekli haramdır. Bu suça cür’et eden kimse ne haklı ne de mazur
sayılabilir. Bu suç, adam öldürmekten daha büyük bir cürümdür.
İntihara teşebbüsün başlıca sebepleri şunlardır:
1 — Izdırabı fazla veya iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa
tutulmak,
2 — Sevdiği bir kimsenin ölümüne dayanamamak,
3 — Kendine olan güvenini kaybetmek,
4 — Okuduğu bir romanın tesiri altında kalmak,
5 — Şöhretine sebep olan şeylerin elden çıkması sonunda,
etrafındaki kimselerin dağılmasından dolayı hayata küsmek.
Bu suçu irtikap etmeye insanı iten sebepleri sırası ile neşterleyip
tutulan yolun hatalı olduğunu izah etmek isteriz.
Yakalandığımız bir hastalık, şiddetli ağrı ve ateş yapabilir, tedavisi
zor ve uzun sürmüş olabilir. Bu gibi durumlarda sabır-u tahammül
göstermeli ve tedavi yollarını araştırmalıdır. Hiçbir zaman
ümidsizliğe kapılmamalı ve kuvve-i maneviyesini sarsmamalıdır.
Çünkü yeis, derin bir uçurum gibidir ve tehlikelerin en büyüğüdür.
Hastalığı veren Rabbimiz şifasını da yaratmıştır. Tedavi çaresini
araştırırken şifaya sebep olacak ilacı karşımıza çıkaran yüce
Rabbimiz, onu kullanınca sağlığımıza kavuştururda hiç hastalık
çekmemişe döneriz.
İnsan, tutulduğu ve tedavisi güç bir hastalıktan dolayı, ölümü
teşebbüs değil temenni bile etmemelidir. Kâinatın sebeb-i rahmeti ve
beşeriyyetin ümit kaynağı bulunan Resul-i Ekrem, bir hadis-i
şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Biriniz ölümü temenni etmesin ve
kendisine gelmeden önce ölümüne dua etmesin. Zira biriniz öldüğü
vakit (hayırlı) işleri kesilir. Şüphesiz ki bir mü’minin ömrü (nün uzun
olması) hayır (ve sevabı) artırır”.
Allah’a niyazda bulunan bir kimse hayır, iyilik ve kurtuluş dilemeli
ve asla kendi canına ilenmemelidir. Çünkü duaların kabul olunduğu
bir vakte tesadüf ederse beddua hedefini bulur. Yaptığına sonradan
pişman olursa da hükmü ilahiyi geri çevirmek kabil olmaz. Cenab-ı
Hakk biz kullarının bu gibi yersiz istek ve dualarının doğru
olmadığına işaret eden bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
“İnsan, hayra olan duası gibi şerre dua eder. Pek acelecidir (bu)
insan.”
Başına gelen sıkıntıdan dolayı ölümü temenni veya ona teşebbüs
etmek, Yüce Rabbimizin rızasını kaybetmemize sebep olur. Eğer bu
istikametteki duayı mutlaka yapacak ise, “Canımı al da kurtulayım”
gibi yakışıksız sözler, sarf etmemeli, hiç olmazsa “Ya Allah, hayat
benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat; ölüm benim için
hayırlı olduğu zaman beni öldür” demelidir.
Âlemlere ve âdemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.)
Efendimiz, daima hayrı ve azimet yolunu tavsiye etmiştir. Zira
hayatta olup bir defa “Allah” demek, yer altında asırlarca yatmaktan
hayırlıdır. Bu âleme getirilişindeki gayeyi ve yaşamaktan maksadın
ne olduğunu idrak etmiş bulunan bir insan, Resulüllah (s.a.v.) in şu
emri dışına çıkmamalıdır: “Biriniz sakın ölümü temenni etmesin.
Eğer o iyi bir kimse ise hayrını artırır. Kötü bir şahıs ise (tevbe
ederek Allah’tan) rıza isteyebilir.”
Sevdiği bir kimsenin ölümü karşısında kendi hayatına kıymak, yanlış
hareketlerin en çirkinidir. Böyle bir teşebbüse kalkışan kimse, hem
rıza-i ilahiyi kaybeder hem de ahiret hayatında çok sevdiği o kimseyi
görememeye mahkûm olur. İman sahipleri cennette bir araya gelecek
ve ahiret saadetlerini birlikte yaşayacaklardır..
Bir şahsın kendine olan güvenini yitirmesi, Allah Teala’ya
tevekkülünün tam olmamasından kaynaklanmakta ve nefsini boş
heveslerinin peşine takmakla sıfıra inmektedir.. Allah Teâlâ’ya inancı
tam olan bir kimse, asla ümidsizliğe düşmemeli; her gecenin bir
sabahı ve her sıkıntının bir kurtuluş yolu bulunduğunu düşünerek
teselli aramalıdır.
Hayatın gerçeklerini bilmeyenler, hayal peşine takılırlar. Hayale
dalarlar, hakikata darılırlar. Hakka küsenler, haşirde ayılırlar.
Romantik bir hayatın heveslerine kendilerini kaptıranlar, yazar’ın
yönlendirdiği hayali şahsın trajedik tablosuna kendilerini uydurmaya
heveslenirler Yazılanlarla kendi hayatında benzerlik bulan kimseler,
kendi hayatlarını da benzeri bir facia ile noktalama yolunu tutarlar.
Şöhret ve güzellik gibi şeyler, yer değiştiren bir gölge gibi, vefasız
ve kararsızdır. Bu gün varsa yarın yok, bu gün azsa ertesi gün çoktur.
Bunların varlığı zamanında etrafında haleleşen insanların iltifatına
aldanmamalı, sözlerine kulak verse de dostluklarına güvenmemeli,
iltifatlarını ihtiyatla karşılamalıdır. Ebedi hayata intikal edecek
değerler, zamanların solduramayacağı salih amellerdir.
İnsan hayatını korumak ve canına rıfk ile muamele etmek zorundadır.
Dimağını karıştıran öfkeden, kendine olan güvenini zayi etmekten,
aklını hayali bir hayat arzusunun peşine takılmaktan sakınmalı;
hastalığın acısına ve ölümle gelen ayrılık hasretine katlanmalı ve
insanların vefasızlıklarını tabii bir hadise imiş gibi karşılamalı; su
üzerindeki bir tahta parçası gibi hayatın çalkantılarına intibak
etmeye alışmalıdır. Zira ilahi takdiri değiştirmeye veya geciktirmeye
imkân yoktur.
Sözlerimizi kâinatın yegâne Efendisi bulunan Hz. Muhammed (s.
a.v.) in bir hadisi ile noktalamak istiyoruz: “Kim kendini bir demir
parçası ile öldürürse, demiri elinde olduğu halde ve karnına dürterek
ebedi ve daimi surette cehennem ateşi içinde kalacaktır. Kim zehir
içerek kendini öldürürse, o kimse, zehirini içer halde ebedi ve daimi
olarak cehennem ateşi içinde kalacaktır. Kim de kendini dağdan
aşağı atıp intihar ederse o da kendini yüksekten atarak ebedi ve
daimi olarak cehennem ateşi içinde (azap) olacaktır.”
Kaynak : Mehmed EMRE – Büyük Hutbe Kitabı, Cilt II, Sayfa 356
– 358
YENİ İSLAMCILIK PROJESİ
Kanal 7’de, Türkiye’deki Müslümanların durumu tartışılıyordu.
Aralarında ilahiyatçıların da bulunduğu birçok konuşmacı,
Müslümanların bugünkü, dağınıklılığını, sıkıntılarını ve bunların
sebeplerini konuşuyordu. Başka bir ifade ile suçlu aranıyordu
Müslümanların bugünkü iç açıcı olmayan hallerine.
Ben kendi kendime, “ Suçu niçin şurada burada arıyorsunuz, dini
kendi kafalarına göre yorumlayan, refomcu ilahiyatçılar değil mi?”
diye söylenirken, ilahiyatçı Prof. Hayri Kırbaşoğlu söz alarak, katili
bulmuş bir komiser edasıyla, kendine göre birçok safsata
gerekçeleri de sıralayıp, “ Bütün bu olumsuzlukların müsebbibi,
ilmihal kitaplarıdır” demez mi?
Yine kendi kendime, “Pes! Doğrusu” dedim. Hani derler ya, “Yavuz
hırsız ev sahibini bastırır!” aynen öyle! Çok şükür başka bir
ilahiyatçı söz alarak beni biraz olsun ferahlattı. Şükürler olsun ki, az
da olsa insaf ehli ilahiyatçılar da varmış, dedim. Bu ilahiyatçı Prof.
dedi ki:
“ Biraz insaflı olalım, Allahtan korkalım, eğer bugün öyle veya böyle
memleketimizde Müslümanlık varsa, bu ilmihaller sayesindedir. Bir
“Mızraklı ilmihal’in yaptığı hizmeti nasıl inkar edebiliriz.
Halkımızın sahip olduğu din bilgilerinin esas kaynağı, “Mızraklı
ilmihal’dir. Bugün halkımız islamiyeti yaşıyorsa, bu beğenmediğiniz
ilmihaller sayesindedir. İlmihal kitaplarını şekilcilikle suçlamak, bu
kitaplarda, ahlâk bilgisi, hikmet, şuur yok demek yanlış olur.
İlmihal’lerin konusu zaten şekildir; yani namaz nasıl kılınır, abdest
nasıl alınır… bunları anlatmak. Bir kitap konusu gereği anlattıkları
ile nasıl suçlanabilir. Sonra din kitapları sadece ilmihallerden ibaret
de değil ki. Ahlak kitapları, hikmet kitapları da var. Bunların hepsini
ihtiva eden kitaplar da var. İsteyen bunları da alıp okuyabilir. Bunu
engelleyen mi var?”
Eski ve günümüz ilmihallerine karşı çıkan ilahiyatçı Prof, kendisinin
yeni bir ilmihal kitabı yazacağını söyleyince, bir başka konuşmacı
hoşuma giden, yüzde yüz gerçeği yansıtan çok güzel bir söz söyledi:
“ Zahmet etmeyin hocam, yazacağınız ilmihali hiç kimse okumaz.
Niçin diyecek olursanız, sebebini de hemen söyleyeyim: Dini bir
kitabın okunması için, yazanın, ihlaslı olması, ilmi ile amil olması,
yani İslamiyeti yaşaması, takva sahibi olması lazımdır. Bugün bu
vasıflarda din adamı kalmadı. Eski kitapların çok okunmasının
hikmeti de burada zaten. Çünkü, onlar gerçekten takva sahibi samimi
insanlardı. Söylediklerini, yazdıklarını eksiksiz olarak yaşayan
kimselerdi. Sadece Allah rızası için yazıyor ve konuşuyorlardı.
Bugünkü din adamları için bu söylenebilir mi?”
İlmihal, özellikle Mızraklı ilmihal düşmanlığı yeni değil. Fakat son
yıllara kadar, bu düşmanlığı dinsizler, ateistler yürütüyordu. Mesela,
Nazım Hikmet’in Mızraklı ilmihal düşmanlığını hedef alan bir şiiri
vardır. İşin düşündürücü, ürkütücü yönü, ilahiyatçıların da bu
kampanyaya katılmaları. Nazım Hikmet’in düşmanlığını anlıyorum;
düşüncesi gereği dini ortadan kaldırmak istiyor. Zira kendisi
inançsızdı. Peki, ya İlahiyatçılar ne yapmak istiyor acaba? İster
istemez insanın aklına geliyor, yoksa bazı ilahiyatçıların da nihai
hedefleri dini ortadan kaldırmak mıdır?
Bu konularda kafa yoran bir yazarın şu tespiti de bu şüpheyi
doğrulamaktadır:
“Yeni İslâmcılık projesi, daha önce dinle ilgisi olmayan elitler,
aydınlar tarafından yürütülüyordu. Bundan netice alınamayınca yeni
proje yürürlüğe konuldu. Bu yeni projeye göre, “Yeni İslam” başka
bir ifadeyle dinsizleştirme, İslâmcı elitler ve aydın din adamları(!)
eliyle yürütülecek. İslâmı Protestanlaştırma Projesi ile de buna
destek verilecek. Veya, İslamı protestanlaştırma projesine
dönüştürülecek.”
Dış güçlerin özellikle de, İngilizlerin ve “Vatikan”ın yönlendirdiği
bu projeyi önlemenin yolu, asırlardır olduğu gibi, dinimizi ilmihal,
fıkıh kitaplarından öğrenmekten geçer.( Tam İlmihal Seadet-i
Ebediyye ve 2. Kısımda “Mızraklı İlmihal” olan İslam Ahlâkı
kitapları fıkıh bilgilerini, İslâm ahlâkını, hikmet ve İslâmi şuuru çok
güzel bir şekilde bildirmektedir. Sinsi oyunlara gelmemek için,
bunlar mutlaka dikkatlice okunmalıdır.)
Kaynak : Dinler Arası Diyalog Tuzagı – Mehmet Oruç
Göynem – Beyşehir
İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis –

Tarih – Şiir – Vs… –

[gallery ids="1073,1213,1161,1197,1169,1217,1193,1127,1158,1176,1091,1120,1077,1198,1195,1139,1168,1171,1160,1165,1190,1115,1204,1084,1132,1155,1159,1162,1170,1172,1173,1174,1126,1097,1109,1111,1211,1114,1196,1153,1096,1137,1121,1163,1124,1086,1087,1099,1194,1104,1167,1140,1205,1145,1076,1078,1080,1082,1141,1199,1150,1103,1085,1106,1151,1117,1072,1074,1075,1119,1113,1202,1142,1152,1094,1095,1098,1112,1206,1191,1192,1079,1147,1081,1083,1201,1088,1131,1089,1134,1203,1148,1123,1135,1156,1189,1164,1177,1179,1102,1118,1122,1154,1144,1116,1208,1138,1207,1200,1149,1146,1125,1128,1129,1130,1133,1136,1100,1175,1092,1101,1178,1180,1157,1093,1218,1219,1105,1209,1210,1166,1184,1107,1108,1110,1143,1182,1181,1187,1090,1186,1183,1185,1212,1188,1215,1216,1214" type="rectangular"]